Makâm-ı İbrahim, Hz. İbrahim (a.s)’ın Kâbe’yi inşa ederken kullandığı, üzerine çıkarak duvarların yüksek kısımlarına ulaşmasını sağlayan kutsal bir taştır. Bugün Kâbe’nin hemen yakınında, cam koruma altında muhafaza edilen bu taş; hem tarihî bir hatıra hem de Kur’an-ı Kerîm’de açıkça zikredilen bir mucize olarak kabul edilir.
Rivayetlere göre Hz. İbrahim (a.s), oğlu Hz. İsmail (a.s) ile birlikte Allah’ın emri üzerine Kâbe’nin temellerini yeniden yükseltmeye başladığında, iş bir süre sonra duvarların yüksekliği sebebiyle güçleşti. Bunun üzerine Hz. İsmail, babasına üzerinde durabileceği bir taş getirdi. Hz. İbrahim bu taşın üzerine çıkarak inşaatı sürdürdü ve bu taş “Makâm-ı İbrahim” adını aldı; yani “İbrahim’in durduğu yer.”
Kur’an-ı Kerîm’de bu olaya şöyle işaret edilir:
“Onda apaçık deliller vardır; İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur.” (Âl-i İmrân, 3/97)
Eski kaynaklarda anlatıldığına göre Makâm-ı İbrahim dört köşe biçiminde, yaklaşık bir arşın yüksekliğinde bir taştır. Üzerinde Hz. İbrahim’in iki ayağının izleri açıkça görülür. Bu izler zamanla yıpranmış olsa da hâlâ belirgindir. Rivayetlerde ayak izlerinin taşın içine birkaç parmak kadar gömüldüğü ve aralarındaki mesafenin iki parmak olduğu belirtilir.
Halife Mütevekkil Alellah döneminde taş altınla kaplanmış, çevresi gümüşten bir muhafaza içine yerleştirilmiştir. Günümüzde ise şeffaf bir koruma camının içinde, Kâbe’nin karşısında namaz kılınabilecek bir mesafede bulunmaktadır.
Kur’an’da ve Hadislerde Makâm-ı İbrahim
Makâm-ı İbrahim, Kur’an’da hem mucizevi bir işaret hem de ibadetle ilişkilendirilmiş bir mekân olarak geçer.
“Kâbe’yi insanlar için toplanma ve güven yeri kıldık. Makâm-ı İbrahim’den kendinize namazgah edinin.” (el-Bakara, 2/125)
Bu ayet doğrultusunda Müslümanlar, tavafın ardından Makâm-ı İbrahim’in arkasında iki rekât namaz kılarlar. Ancak din âlimleri, bu taşın kutsiyetine rağmen ona dokunmanın veya öpmenin teşvik edilmediğini, saygının ibadetle gösterilmesi gerektiğini vurgularlar.
Cennetten Gelen Taşlar: Makâm-ı İbrahim ve Hacerü’l-Esved
Bazı sahabe rivayetlerinde Makâm-ı İbrahim’in, tıpkı Hacerü’l-Esved gibi Cennet’ten indirilen taşlardan olduğu ifade edilir. Abdullah b. Amr b. Âs (r.a) şöyle buyurur:
“Hacerü’l-Esved ile Makâm-ı İbrahim Cennet’ten indirilmiştir.”
İbn Abbas (r.a) da bu rivayeti destekleyerek, “Eğer müşriklerin elleri onlara dokunmamış olsaydı, bu taşlara temas eden her hastaya Allah şifa verirdi.” demiştir.
İslam tarihi boyunca Makâm-ı İbrahim büyük bir özenle korunmuştur. Rivayetlere göre Abdullah b. Amr, taşın bir zamanlar kristal parlaklığında olduğunu, ancak insanların dokunuşuyla yüzeyinin zamanla karardığını anlatmıştır. Halifeler döneminde çeşitli onarımlar yapılmış, çevresine gümüş ve altın kaplamalar eklenmiştir. Günümüzde Makâm-ı İbrahim, Harem-i Şerif içinde özel bir cam muhafaza ile korunmakta; hac ve umre ziyaretlerinde Müslümanlar bu mukaddes mekânı görüp dua etmektedir.
Bu taş sadece bir inşaat unsuru değil, aynı zamanda Hz. İbrahim’in Allah’a olan teslimiyetinin bir sembolüdür. Hz. İbrahim, bu taşın üzerinde Rabbine yönelerek insanları hacca davet etmiş, “Ey insanlar! Rabbinizin davetine icabet edin!” diye nida etmiştir. Rivayete göre bu çağrı, o an yeryüzündeki bütün ruhlara ulaşmış ve “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” cevabını almıştır. Bu olay, günümüzde hacıların söylediği “Lebbeyk” telbiyesinin kökeni olarak kabul edilir. Böylece Makâm-ı İbrahim, hem Kâbe’nin inşasının şahidi olmuş hem de hac ibadetinin başlangıç noktalarından biri hâline gelmiştir.
Makâm-ı İbrahim, yalnızca Kâbe’nin bir köşesindeki kutsal bir taş değil, tevhidin, teslimiyetin ve insanlığın ortak ibadet çağrısının sembolüdür. Kur’an’da “apaçık deliller” arasında anılması, onun Allah’ın kudretini ve Hz. İbrahim’in sadakatini temsil eden eşsiz bir nişane olduğunu gösterir.
Bugün milyonlarca Müslüman, hac veya umre ziyaretinde bu mukaddes taşı görüp dua ederken, binlerce yıl öncesine uzanan o çağrının hâlâ yankılandığını hisseder:
“Lebbeyk Allahümme Lebbeyk…”



Comments are closed