HACERÜ’L-ESVED
Arapça kökenli el-Hacerü’l-Esved ifadesi “siyah taş” anlamına gelir. Kâbe’nin doğu köşesinde, yerden yaklaşık bir buçuk metre yükseklikte bulunan bu taş, ortalama 30 santimetre çapında, yumurta biçiminde ve koyu kırmızıya çalan siyah tonuyla dikkat çeker. Renginden ötürü bu isimle anıldığı kabul edilir.
Tarihî Köken ve Rivayetler
Kaynaklara göre Hacerü’l-Esved, Hz. İbrâhim tarafından Kâbe’nin inşası sırasında tavafın başlangıç noktasını göstermek için yerleştirilmiştir. Ancak taşın kökeni, mahiyeti ve tarihçesiyle ilgili farklı rivayetler mevcuttur. Bu anlatılarda genellikle taşın cennetten indirildiği, Nûh Tufanı sırasında Ebûkubeys Dağı’nda korunduğu ve Hz. İbrâhim tarafından Kâbe’ye getirildiği ifade edilir.
İslam’dan önce Arap toplulukları, Hacerü’l-Esved’i kutsal kabul eder, Kâbe’nin manevî değeriyle özdeşleştirirdi. Bu durum, hem Hz. İbrâhim döneminden beri süregelen tavaf geleneğiyle hem de o dönemin taşlara ve putlara yüklenen dini anlamlarla ilişkilidir. Bu nedenle bazı Batılı araştırmacılar, hatalı bir biçimde Hacerü’l-Esved’in eski bir put kalıntısı olabileceğini ileri sürmüşlerdir
Kâbe yüzyıllar boyunca çeşitli doğal afetler ve saldırılara maruz kalmıştır. Bu süreçte Hacerü’l-Esved de birçok kez zarar görmüş, çatlamış veya parçalanmıştır. Her defasında büyük bir özenle onarılmış ve yerine yerleştirilmiştir. Hz. Muhammed’in 35 yaşında olduğu dönemde Kâbe yeniden inşa edilirken, taşın yerine kimin koyacağı konusunda kabileler arasında tartışma çıkmış; Resûlullah adil bir çözüm getirerek Hacerü’l-Esved’i bir örtüye koymuş, kabile reisleri birlikte taşımış ve taşı bizzat kendisi yerine yerleştirmiştir.
Abdullah b. Zübeyr döneminde çıkan bir yangında taş üç parçaya ayrılmış, daha sonra gümüş bir mahfaza içine alınmıştır. 10. yüzyılda Karmatîler tarafından Mekke’den çalınarak Bahreyn bölgesine götürülmüş, 20 yıl kadar sonra tekrar Kâbe’ye iade edilmiştir. Sonraki yüzyıllarda da çeşitli hırsızlık girişimleri yaşanmış, fakat taş her defasında korunmuştur. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde ondan alınan küçük bir parça İstanbul’daki türbeye yerleştirilmiştir.
Hacerü’l-Esved, tavafın başlangıç noktasıdır. Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre tavafa bu taştan başlamak sünnettir; Şâfiî, Hanbelî ve bazı Hanefî fakihlere göre ise bu bir şarttır. Hz. Peygamber’in “Hac ibadetini benim yaptığım gibi yapınız” hadisi (Müslim, “Hac”, 310) bu görüşe delil olarak alınmıştır.
Tavaf sırasında taşın istilâmı yani ona el sürüp öpmek sünnettir. Bu yapılamadığında eller uzaktan kaldırılarak işaret edilir, ardından tekbir getirilir ve eller öpülür. Ancak izdihamda başkalarına zarar vermemek esastır; çünkü Hacerü’l-Esved’e dokunmak sünnet, insanlara zarar vermemek ise farzdır. Hz. Peygamber’in ve Hz. Ömer’in bu konuda dikkatli davrandıkları rivayet edilir.
Dualar ve Manevî Anlam
Hacerü’l-Esved istilâm edilirken, “Bismillâhi vallâhu ekber. Allâhümme îmânen bike…” diye başlayan dua okunur. Bu dua, inancı, ahde vefayı ve Hz. Muhammed’in sünnetine bağlılığı simgeler.
Ayrıca Hacerü’l-Esved’e, “bezm-i elest”te (insanların Allah’a “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” dediği ezelî sözleşme) verilen ahdin hatırlatıcısı gözüyle bakılır. Rivayetlere göre bu taş, kıyamet günü o söze sadık kalanlar lehine şahitlik edecektir. Bazı hadislerde, “Hacerü’l-Esved’e dokunan Rahman’ın eliyle musafaha etmiş gibidir” denilmiştir.
Bazı rivayetlere göre Hacerü’l-Esved başlangıçta beyazdı, insanların günahları sebebiyle kararmıştır. Bu yorum, insanın doğuştan saf fıtratının günahlarla kararmasına yapılan bir benzetme olarak değerlendirilir. Diğer görüşlerde ise taşın kararması Kâbe’deki yangınlar veya Câhiliye döneminde üzerine sürülen kurban kanlarıyla açıklanır.
Hz. Ömer ve Peygamber’in Tutumu
Hz. Ömer’in şu sözü meşhurdur: “Sen ne zarar ne fayda verirsin; eğer Resûlullah seni öpmemiş olsaydı ben de seni öpmezdim.” Bu ifade, Hacerü’l-Esved’e yöneltilen saygının taşın kendisine değil, sembolik değerine yönelik olduğunu açıkça ortaya koyar.
Dolayısıyla bu taşın önünde yapılan öpme, dokunma veya işaret etme eylemleri bir tapınma biçimi değil; Hz. İbrâhim’in ve Peygamberimizin hatırasına bağlılık, Allah’ın emrine teslimiyet ve kulluğun sembolik ifadesidir.
Hacer-i Esved’i Selamlama ve Öpmenin Hikmeti
Kâbe’nin doğu köşesinde yer alan mübarek taş Hacer-i Esved, İslam ibadetlerinde özel bir yere sahiptir. Onu selamlamak ve öpmek, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bizzat uyguladığı ve sahabeye öğrettiği sünnetlerdendir. Bu nedenle, Hacer-i Esved’in istilâmı yani el ile dokunularak ya da öpülerek selamlanması, fıkıh âlimlerinin ittifakıyla sünnet kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tavaf sırasında Hacer-i Esved’i selamladığına dair pek çok sahih rivayet vardır. Bu rivayetlerden hareketle fakihler, Hacer-i Esved’e dokunup öpmenin sünnet, tekbir getirmenin ise müstehap olduğunu belirtmişlerdir. Ancak bu davranış, taşın kendisine yönelik bir kutsiyet atfetmek anlamına gelmez. Zira Hacer-i Esved, Allah’a ibadetin sembolik bir parçası, tavafın başlangıç noktasını belirleyen bir işarettir.
Hacer-i Esved’i öpmek veya selamlamak, taşın özüne bir değer yüklemek değil; Hz. İbrahim (a.s.) ve Resûlullah (s.a.s.)’in mirasına hürmet göstermektir. Bu davranış, hac ibadetinin ruhunu yansıtan, teslimiyet, saygı ve kulluğun sembolüdür. Tavafın her bir hareketi gibi, Hacer-i Esved’i selamlamak da Allah’ın emrine boyun eğmeyi temsil eder. Bu yönüyle taabbudî, yani sırf ibadet niyetiyle yapılan bir fiildir.
İlginizi Çekebilir: Safa Merve Tepesi Hikayesi



Comments are closed